Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi


Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmiştir. Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda top arabasına konularak Sarayburnuna getirilmiştir. Naaş burada önce Zafer torpidosuna daha sonra Yavuz Zırhlısına konmuştur. Yavuz zırhlısı İzmit Mayın İskelesine yanaşmış ve cenaze buradan sağlığında yurt gezilerinde kullandığı ve şu anda Ankara Gar Binası’nda korunan Beyaz Trene konmuş ve Ankara Garı’na taşınmıştır. Günümüzde Anıtkabir’in Barış Kulesi’nde korunan top arabası ile II. TBMM önüne oradan da devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne taşınarak 21 Kasım 1938 tarihinde Müze’de kendisine ayrılan yere defnedilmiştir. Atatürk’ün naaşı burada 15 yıl boyunca kalmış, bu arada da Türk Ulusu ona bağlılığının simgesi olarak “Burada çok güzel bir anıt mezar olur” sözünden hareketle kendisine Rasattepe adı verilen tepede bir anıt mezar -Anıtkabir- hazırlamıştır. Anıtkabir; Anıt Bloğu ve Barış Parkı’ndan oluşmaktadır. Tandoğan Kapısı’ndan girildiğinde Barış Parkı içinden yürünerek Anıt Mezara uzanan yolun iki yanında 24 Oğuz boyunu temsil eden 24 aslan heykeli yer almaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları renkli mermerlerle kaplıdır. Düz tavan 16. ve 17. yüzyılların halı ve kilim desenlerinden oluşan mozaiklerle süslenmiştir. Tek parça kırmızı mermerden yapılan Atatürk’ün sembolik lahdi sadedir. Mezar Odası ise Şeref Salonu’nun altında yer almaktadır. Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, İnkılâp, Cumhuriyet ve Müdafaa-i Hukuk olarak 10 adet kule bulunmatadır. Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen Müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Anıtkabir Atatürk Müzesi adıyla açılmıştır. 26 Ağustos 2020 tarihinden itibaren müze, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adını almıştır.

Rahmi M. Koç Müzesi Ankara’nın ilk sanayi müzesidir. Müze iki ana bölümden oluşmaktadır: Çengelhan ve Safranhan. Hanlar, Ankara Kalesi’nin hisar kapısının karşısında, eskiden Atpazarı olarak anılan mevkide, bedestenlerin yakınlarına konumlandırılmıştır. Dönemin en büyük dört hanından biri olan Çengelhan, çok sayıda oda ve ‘develik’ kısmı ile hizmet vermiştir. Safranhan’ın 1511 yılında yaptırıldığı ve tipik bir Anadolu kervansarayı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Ankara’da sof ticaretinin bitmesinden sonra önemini yitiren Safranhan Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında cezaevi olarak kullanılmıştır. Müze toplam olarak 32 odada denizcilikten karayolu taşımacılığına, havacılıktan tıbba kadar pek çok sanayi kolunun geçmişini gözler önüne seren 4.000’den fazla nesne ile ziyaretçilerini karşılar. Nesneleri büyüklükleri açısından ise küçük modellerden, buhar motorlarına ve klasik otomobillere kadar uzanan zengin bir çeşitlilik gösterir.

Roma Dönemi’nin en önemli yapılarından biri olan Augustus-Roma Tapınağı, Galatia eyaletinin İmparator Augustus (M.Ö.27-M.S.14) tarafından Roma İmparatorluğu’na katılmasından sonra, yeni eyalet merkezi olan Ankara’da (Ankara) İmparator Augustus ve kentin yerel tanrıçası Roma’ya ithaf edilerek inşa edilmiştir. Tapınak, 6. yüzyıl başlarında Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiştir. 1427-1428 yılların'da ise Hacı Bayram Veli Camii, tapınağın kuzeybatı köşesine bağlantılı olarak inşa edilmiştir. Zaman içerisinde değişikliklere uğrayan Cami ve hemen yanı başında bulunan türbe hâlen başkentin en önemli ibadet yerlerinden biridir. 1834 yılında cellanın (Naos: Halkın ibadet ettiği kısım) kuzeybatı duvarının büyük bir bölümü tahrip edilmiş olmasına karşın, pronaos, büyük kapı, cella ile tapınak günümüze kadar büyük oranda korunabilmiştir. Roma İmparatoru Augustus’un (M.Ö. 27-M.S. 14) ölümünden sonra “Res Gestae Divi Augusti” (Tanrılaşmış Augustus’un Yaptığı İşler) yazıtı Ankara Augustus-Roma Tapınağı’nın duvarlarına iki dilde ve kırmızı boyalı olarak yazılmıştır. Tarihçi ve dil bilimci T. Mommsen yazıtı “Yazıtlar Kraliçesi” olarak adlandırmıştır.

1963 yılında yaklaşık 250 nüfuslu bir köyde kurulan Gordion Müzesi, 1990’lı yıllarda eklenen depoları, laboratuvarı, görüntü ve bilgilendirme salonu, açık ve kapalı teşhiri, açıklama bilgileri ile Türkiye’nin önemli müzelerinden birisidir. Başta Gordion kazılarından olmak üzere, Polatlı ilçesi civarından derlenen eserlerden kronolojik bir sergileme sunan müze, 2000 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi Yarışması’nda finale kalmıştır. Müze’de sergilenen eserler arasında Eski Tunç Çağı’ndan başlayarak Orta ve Geç Tunç çağlarına, Erken Frig Çağı’na ait çanak çömlekler, Erken Demir Çağı’na ait kabartmalı ortostatlar, yine Erken Frig Çağı’na ait demir aletler yer alır. Polatlı ilçesinin Yassıhöyük köyünde yer alan Gordion Ören Yeri ilk olarak M.Ö. 3000 yılı sonlarında iskân edilmiştir. Antik kentte sırayla Hititler, Frigler, Persler ve Romalılara ait olmak üzere çeşitli yerleşim tabakaları bulunmuştur. Antik Gordion kentindeki yığma mezarların en büyüğü Kral Midas’a ait olduğu düşünülen Midas Mezarı olup 300 metre çapı ve 55 metre yüksekliği ile Anadolu üzerindeki ikinci büyük yığma mezardır. Gordion antik kentindeki diğer mezarlardan en önemlisi M.Ö. 700 yıllarında yapıldığı sanılan bir mezardır.

Müze binası, Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından Namazgâh Tepesi’nde 1927 yılında inşa edilmiştir. I. Ulusal Mimarlık döneminin (1908–1930) en güzel örneklerinden olan bina, Türk Ocakları Merkez Binası olarak projelendirilmiştir. 1980 yılında restore edilerek hizmete giren Müze, kısa zamanda çağdaş müzeciliğin gerektirdiği tüm fonksiyonlara ve hizmetlere sahip bir kurum hâline gelmiştir. Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri, V. Vereshchaing’in Timur’un Mezarı Başında, Fausto Zonaro’nun Genç Kız Portresi, Emel Cimcoz Korutürk’ün Gaziye Şükran tabloları müzenin ilk yapıtları arasında yer almaktadır. Milli Kütüphane kurucusu Adnan Ötüken’in aldığı tablolardan bir kısmı restore edilerek müze koleksiyonuna eklenmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde plastik sanatların halk arasında yaygınlaşması ve sanatçıların desteklenmesi amacıyla 1939 yılından itibaren yapılmaya başlanan ve devlet resim ve heykel sergilerine katılan sanatçıların eserlerinin bazıları, kurulan seçici kurul tarafından müze koleksiyonuna alınmıştır. Satın alma yoluyla eklenen eserler Türk plastik sanatının geçirdiği evreleri gösterir ve bu alanda çalışan araştırmacıların ihtiyaçlarına cevap verir. Müze bünyesinde güzel sanatlar galerileri, bir yenileme atölyesi, teşhir salonları, şark salonu, konser-tiyatro salonu, yönetim bölümü ve depolar yer alır. Orkestra çukuru bulunan sahnesi operet temsillerine uygundur.

15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminde yaşanan olayları gözler önüne sermek amacıyla 15 Temmuz 2021’de açılan 15 Temmuz Demokrasi Müzesi farklı konseptlerden oluşan 8 salondan oluşmaktadır. Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi karşısında inşa edilen 15 Temmuz Demokrasi Müzesinin 8 salonu: “Türkiye’de ve dünyada darbeler”, “Bir mermi tehdidi”, “Karanlığa atılmak”, “En uzun gece”, “İz bırakanlar”, “Sela”, “Şehitlere saygı” ve “Demokrasi nöbetleri” başlıkları altında ziyarete açılmıştır. Müzenin ilk bölümünde Türkiye ve dünyadaki darbeler yazılı ve görsel olarak aktarılmaktadır. Salonlarda; darbe süreci videolar ile canlandırılmakta, darbe girişimine direnenler arasında şehit olanların hikâyeleri, biyografileri ve fotoğrafları sergilenmektedir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Atpazarı olarak adlandırılan semtte, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı binasından oluşmaktadır. Mahmut Paşa Bedesteni’nin Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464–1471 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kurşunlu Han ise Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki imaretine vakıf olarak yaptırılmıştır. 1881 yılındaki yangından sonra terk edilen her iki yapı daha sonra Atatürk’ün isteği ile Anadolu’dan toplanan eserleri sergilemek amacıyla uzun yıllar süren yenileme çalışmaları sonucunda 1921 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Anadolu arkeolojisi, Paleolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar Osmanlı Devri’nin bu tarihî mekânlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek ‘’Yılın Müzesi’’ unvanını elde etmiştir.

Türkiye’de müze binası olarak yapılan ilk yapıdır. Halktan toplanan eserlerle 18 Temmuz 1930 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. 1938 yılında Atatürk’ün vefatından sonra, müzenin iç avlusu 15 yıl süreyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun geçici istirahatgâhı olmuştur. Etnografya Müzesi Anadolu’nun Türk-İslam Dönemi’ne ait eserlerinin sergilendiği bir müzedir. Salonlarında sırasıyla, giyim-kuşam, işleme, takı, kına gecesi konulu sergi, damat tıraşı konulu sergi ile hamam kültürü konulu sergiler bulunur. Anadolu’nun çeşitli yörelerine ait dokuma örnekleri (halı-kilim), maden sanatı örnekleri ve bakırcılığa ait araç ve gereçler, kahve kültürü konulu sergi, kaşıklar, Türk odası ve sünneti töreni konulu sergiler ile Türk çini, seramik, cam, silah, yazma eserler, levhalar ve Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seçkin ahşap eserler yer almaktadır. Ayrıca Besim Atalay koleksiyonuna ait eserlerden oluşan bir teşhir salonu bulunmaktadır.

Ulus Meydanı’ndan Yıldırım Beyazıt Meydanı’na uzanan Çankırı Caddesi üzerinde yer alır. İki bölümden oluşan hamamın spor salonu dört tarafı revaklarla çevrilmiş, yaklaşık kare planlı büyük bir alandır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri spor salonuna bir bütün olarak bağlıdır. Çeşitli avlular, külhan olarak adlandırılan ocaklar, servis kısımları ve su depoları ile yapı anıtsal bir bütün hâline getirilmiştir. Hamamın bugün görülebilen kalıntıları alttaki ısıtma katları ile servis kısımlarıdır. Kazılar sonucunda ele geçirilen sikke ve yazıtlar ile korint başlıkları gibi mimari buluntulardan yapının İmparator Caracalla Dönemi’nde (211 – 217) inşa edildiği ve Bizans Dönemi’nde de onarılarak kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Son yıllarda kısmen restore edilmiş olan Roma Hamamı’nın spor salonunda bugün Roma Devri Ankarası’ndan toplanmış olan yazıtları kapsayan zengin bir koleksiyon sergilenmektedir.

Ulucanlar Cezaevi 1925 yılında kurulmuş olup, 2006 yılında mahkumların Sincan Cezaevine aktarılması ile kapatılmıştır. 2011 yılının Haziran ayında ise Altındağ Belediyesi tarafından onarılan bina müze olarak ziyarete açılmıştır. Ulucanlar Cezaevine girmiş tutuklu ve hükümlülerin ayrıntılı bilgileri, ailelerinden temin edilmiş özel eşyaları ve cezaevinde iken çekilmiş fotoğraflarının sergilendiği mekânlar bulunmaktadır. Ayrıca mahkumların eğitim gördüğü derslikler ve ürettikleri el işi ürünler de Müzede sergilenmektedir.

Bina 1923 yılında Mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası toplantı yeri olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Ancak, I. TBMM binası yeterli gelmeyince bu binanın işlevi değiştirilerek Meclis binası olarak düzenlenmiş ve 18 Ekim 1924 tarihinde II. TBMM binası olarak hizmete açılmıştır. Müze’de 36 yıllık dönemde görev yapmış olan ilk üç Cumhurbaşkanı; Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa İsmet İnönü ve Mahmut Celal Bayar’ın kişisel eşyalarının sergilendiği odalar yer almaktadır. Yapı, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı ahşap tavan süslemesi, kemerler, saçaklar ve çinileri ile dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Binanın ön kısmı onarım ve yenilemelerden sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır

Ulus’ta Augustus Tapınağı bitişiğinde yer alan Hacı Bayram Veli Cami, 1427–1428 yılları arasında Hacı Bayram Veli tarafından yaptırılmıştır. Uzunlamasına dikdörtgen planlı, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılı yapı, Selçuklu mimari stilinde inşa edilmiş, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Türbesinin güneydoğu duvarında yükselen iki şerefeli minaresi kare planlı, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir. Alçı mihrabı yerden tavana kadar yükselir. İç duvarları, alt pencerelere kadar Kütahya çinileri ile süslenmiştir. Hacı Bayram Veli’nin türbesi, Cami’nin güney duvarına bitişik bir durumda yer alır.

Samanpazarı semti Anafartalar Caddesi üzerinde Daracık köşesinde yer alır. Taş duvarlı, arada üçer tuğla sıralı, kubbesi kurşun kaplı Klasik Osmanlı camilerindendir. Kitabesi olmayan caminin planı kare mekân üzerine kurulmuş olup merkezî kubbelidir. Son cemaat yeri bulunmakla birlikte ahşap minber yan aynalıklarla dikdörtgen panolarla bölünmüştür. 16. yüzyıla tarihlenmiştir.

1944 yılında alınan bir kararla başlatılan cami yaptırma programında mimarlar Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’in projeleri 1967 yılında uygulamaya konmuştur. 1981 yılında Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilen proje, 28 Ağustos 1987 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından Cami’nin açılışı yapılarak tamamlanmıştır. Kocatepe Camii, yüksek bir platform üzerinde fevkanî olarak inşa edilmiş olup alt kısmında bir konferans salonu, kütüphane, gasilhane, otopark, büyük bir ticaret merkezi ve idari bölümler yer almaktadır. Cami içinde fil ayakları ve mahfil cepheleri Konya traverteniyle kaplanmış, merdiven yan şebekeleri, balkonları ve mahfil korkulukları Afyon mermerinden yapılmıştır. Cami’nin hat yazılarında birçok sanatçı çalışmıştır. Ana salonda büyük bir avize bulunmaktadır.

Azize Tereza Latin Katolik Kilisesi, Ankara’nın Ulus semtinde, Kardeşler Sokak’ta hizmet vermektedir. Kilise binasının en önemli parçası, birinci katında bulunan ve 2002 yılında tüm parçaları ile restore edilen şapeldir. Ana mozaik Kapadokya kiliselerinden esinlenilerek Fransız artist Hervè Vital tarafından yapılmıştır. Ana mozaiğin sağ tarafında iki büyük kral; Mesih’in onun soyundan geleceği vaat edilen Davut ve Kutsal Tapınağı yapan Süleyman tasvir edilmiştir. Sol tarafta kollarında Çocuk İsa ile Kutsal Bakire, sağ tarafta bir elinde İncil’i tutan ve diğeriyle kutsayan Mesih bulunmaktadır. Madeleine Diener tarafından yapılmış haçın kalbinde Efkaristiya gizemi anlatılmaktadır. Şapelin ışığı, sütunların yan tarafındaki vitraylara bağlıdır. Bu vitrayların altısı, 1914 yılında D.P. Dagrant tarafından Bordeaux’da yapılmıştır.

Ankara Kalesi’nin güneyindedir. Zaviye binası duvarında Arslan heykeli bulunmaktadır. 1290 yılında Ahi Hüsammeddin ve kardeşi Ahi Hasaneddin tarafından yaptırılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlı, minareli ve sivri kurşun kaplama sivri çatılı olan Cami’nin üç kapısı vardır. Minaresi sekiz köşeli bir pabuç kısmı üzerinde kalın yuvarlak gövdeli olup yer yer gök mavisi ve lacivert çinilerle süslenmiştir. Sütun başlıkları Roma Dönemi’ne aittir. Anadolu Selçuklu Dönemi’nin en güzel mihraplarından birine sahiptir. Ahşap minberin ustası Mehmed b. Ebu Bekir’dir. İnşa kitabesi çalınmıştır. Türbesi ve zaviyesi, Cami’nin kuzey doğusundadır. Zaviye bahçesinde bulunan türbe, kare planlı, sekizgen kasnaklı, piramidal külahlıdır. Türbede 1350 yılında vefat eden Ahi Şerafeddin ile ataları ve aile üyeleri defnedilmiştir. Ahi Şerafeddin’in mezarı üzerinde bulunan ahşap sanduka Etnoğrafya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Battal Gazi’nin babası olduğu söylenen Hüseyin Gazi’nin 9. yüzyıl sonları ile 10. yüzyıl başlarında yaşadığı tahmin edilen bir evliya olduğu düşünülmektedir. Türbe’nin Horasan erenleri tarafından yaptırıldığı değerlendirilmektedir. Muhteşem bir Ankara manzarasına sahip Türbe 1378 yılında tadilat görmüştür. Evliya Çelebi 1648 yılında Ankara’ya gelişinde türbeyi ziyaret etmiştir. Türbe’ye Ankara dışından da pek çok ziyaretçi gelmektedir.

Celvetî Şeyhi Taceddinzade Mustafa Efendi tarafından 17. yüzyılda yaptırılan dergâh, Sultan Abdülmecid zamanında onarım görmüştür. Onarım belgelerinde yapının; mescid, dergâh, türbe ve derviş odalarından oluştuğu yazmaktadır. 1892’de Sultan II. Abdülhamid Dönemi’n de cami, minare ve türbe yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Yapı, Ankara yöresine mahsus andezit taşıyla inşa edilmiş olup dikdörtgen planlıdır. Şair Mehmed Âkif Ersoy 1921 yıllarında İstiklâl Marşı’nı binanın selamlık bölümünde kaleme almıştır. 1949 yılında Mehmed Âkif Ersoy Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müze’de Mehmet Akif Ersoy’a ait cep saati, gözlük, tesbihi, tüfek ve balmumu heykeller teşhir edilmektedir.

Çamlıdere’nin kurucusu ve İslam halifesi Hz. Ömer’in (R.A.) soyundan olduğu söylenen, 14. ve 15. yüzyılda yaşamış Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesi, aynı adla anılan bir parkın içerisindedir. Yığma taş duvarlı yapı, kiremitle örtülüdür. Yapı kare plânlıdır. Giriş kapısının tam karşısında Şeyh Ali Semerkandi’nin çam ve gürgen ağaçları ile yenilenmiş, büyükçe bir sandukası yer almaktadır. Ayrıca girişin sağında yedi adet, solunda üç adet olmak üzere, müridlerine ait on adet ahşap sanduka bulunmaktadır. Yapının beden duvarları moloz taş, pencerelerin, giriş kapısının söveleri ve üzerindeki üçgen alınlık ile yapı bedeninin köşeleri düzgün kesme taş ile örülüdür. Yapıya üçgen alınlıklı taş söveli, çift kanatlı ahşap bir kapı ile girilir. Yapının tavanı ahşap kaplıdır. Sekizgen tavan formunun içerisinde dairesel formlu ahşap tavan göbeği yer alır. İç mekân duvarları sıvalı ve beyaz badanalıdır. Park alanında sosyal tesisler, cami, ve Şeyh Ali Semerkandi Müzesi bulunmaktadır. Park’ın yakınlarında Aluçdağı Tabiat Parkı, Çamkoru Tabiat Parkı ve Çamlıdere ilçe merkezi yer almaktadır.

Ulus’ta, eski Defterdarlık ve Valilik binası arasındaki küçük meydanda bulunmaktadır. Kare bir kaide üzerinde, tuğla malzeme kullanılarak üst üste konmuş dairelerden oluşan silindirik gövdeli sütun, Bizans Dönemi korint başlığı ile sona erer. Sütun’un M.S. 362 yılında İmparator Julianus’un Ankara’yı ziyareti anısına dikilmiş olduğu düşünülmektedir.

1982 yılında keşfedilmiş olan Ankara Roma Tiyatrosu’nun, 15 Mart 1983 tarihinde kazı çalışmaları başlatılmıştır. Kurtarma kazıları, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü tarafından 1986 yılına kadar sürdürülmüştür. M.S. II. yüzyılın başlangıcına tarihlenen tipik bir Roma tiyatrosunun kalıntılarında; Tonozlu parados, döşemeli orkestra, seyirci oturma yerleri kavea ile sahne odasından scene arta kalan temel ve duvarların yanı sıra birçok heykel ve parçaları ortaya çıkarılmıştır.

Ankara’ya hâkim bir tepenin üzerinde kurulmuş olan ve zaman içinde kentin simgesi hâline gelmiş Ankara Kalesi’nin ilk yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. M.Ö. II. yüzyılda Galatlar zamanında var olduğu bilinen Kale, Romalılar Dönemi’n de onarım görmüştür. İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan yapının iç surları büyük bir olasılıkla 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir. Arap saldırıları sırasında çok tahrip olan Kale’nin surları 9. yüzyılda Bizanslılar tarafından yeniden onarılmıştır. Dış surların ne zaman eklendiği kesin olarak saptanamamıştır. Kale, 1073 yılında Selçukluların eline geçmiş, Osmanlı Dönemi’nde çeşitli onarımlar görmüş, son yıllarda yapılan yenileme çalışmalarıyla sağlamlaştırılmıştır. Dış kalede dörtgen şeklinde 20 kule bulunmaktadır. Batıda “Dış Kale Kapısı” ve güneyde “Hisar Kapısı” olmak üzere iki kapısı vardır. Hisar Kapısı’nın üzerinde İlhanlılar Dönemi’ne ait 1330 tarihli Farsça bir yazıt bulunmaktadır. Şekil olarak dikdörtgeni andıran iç kale, kısmen Ankara taşı, kısmen de karışık malzemeden yapılmıştır. İç kale, yükseklikleri 14–16 metre arasında değişen beşgen şeklinde 42 kuleden oluşmaktadır. Kale içindeki Osmanlı Dönemi’nden kalan Ankara evleri ve Alaaddin Camii hâlen ayaktadır (1197).

Çeltikçi kasabası Hamam Deresi yamacında bulunan Alicin Manastırı’na ulaşım, Kızılcahamam-Güdül karayolundan sağlanmaktadır. Dik bir yamaca kaya kütlesi oyularak inşa edilen manastıra vadi tabanından tırmanarak çıkmak mümkündür. Sümela Manastırı’na benzeyen yapı, çakıltaşı ve tuğladan yapılmıştır. Mimari olarak Bizans Dönemi olduğu değerlendirilmektedir.

Güdül ilçesi Güneyce Mahallesi’nde Kötü Hamam mevkiinde bulunmaktadır. Bölgede 400 metrekarelik bir alanda Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından yapılan kazılar sonucu bulunan kalıntıların kayıp antik kent Mnizos’a ait olduğu tahmin edilmektedir. Geç Antik Çağ Dönemi’ne ait olduğu değerlendirilen kalıntıların büyük bir termal kompleks olduğu tahmin edilmektedir.

Değirmenyolu köyü sınırında bulunan Parnassos Antik Kenti’nde, Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından 2010 yılında kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Kazı çalışması ile ortaya çıkan Erken Bizans Dönemi bir kilisenin naos bölümünün zemin mozaiği üzerinde bulunan kitabeden, 469–470 yıllarında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Anadolu’dan Kudüs’e uzanan, Hristiyanlığın hac yolu üzerinde inşa edilen kilisede Roma-Bizans sikkeleri bulunmuştur. Parnassos kenti hem yukarıda değinildiği gibi hac yolu üzerinde önemli bir durak olması hem de bir piskoposluk merkezi olması nedeni ile antik dünya için önemli bir kent konumundadır. Kitabeden öğrenildiği kadarıyla Longinus adındaki Parnassoslu kişi ise kilisenin mali işlerinden sorumludur. Parnassos tarihi için şimdilik ilk olan bu kitabe, daha önce arkeolojik olarak araştırılmamış kentin geçmişi hakkında bize önemli bilgiler vermektedir. Kilisenin inşa edildiği dönem Bizans İmparatoru I. Leon’un (457-474) hükümdarlık dönemine denk gelmektedir.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmiştir. Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda top arabasına konularak Sarayburnu’na getirilmiştir. Naaş burada önce Zafer torpidosuna daha sonra Yavuz zırhlısına konmuştur. Yavuz zırhlısı İzmit Mayın İskelesi’ne yanaşmış ve cenaze buradan sağlığında yurt gezilerinde kullandığı ve şu anda Ankara Gar Binası’nda korunan Beyaz Trene konmuş ve Ankara Garı’na taşınmıştır. Günümüzde Anıtkabir’in Barış Kulesi’nde korunan top arabası ile II. TBMM önüne oradan da devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne taşınarak 21 Kasım 1938 tarihinde Müze’de kendisine ayrılan yere defnedilmiştir. Atatürk’ün naaşı burada 15 yıl boyunca kalmış, bu arada da Türk Ulusu ona bağlılığının simgesi olarak “Burada çok güzel bir anıt mezar olur” sözünden hareketle kendisine Rasattepe adı verilen tepede bir anıt mezar Anıtkabir hazırlamıştır. Anıtkabir; Anıt Bloğu ve Barış Parkı’ndan oluşmaktadır. Tandoğan Kapısı’ndan girildiğinde Barış Parkı içinden yürünerek Anıt Mezara uzanan yolun iki yanında 24 Oğuz boyunu temsil eden 24 aslan heykeli yer almaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları renkli mermerlerle kaplıdır. Düz tavan 16. ve 17. yüzyılların halı ve kilim desenlerinden oluşan mozaiklerle süslenmiştir. Tek parça kırmızı mermerden yapılan Atatürk’ün sembolik lahdi sadedir. Mezar Odası ise Şeref Salonu’nun altında yer almaktadır. Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, İnkılâp, Cumhuriyet ve Müdafaa-i Hukuk olarak 10 adet kule bulunmaktadır. Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen Müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Anıtkabir Atatürk Müzesi adıyla açılmıştır. 26 Ağustos 2020 tarihinden itibaren müze, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adını almıştır.

Müze kütüphanesi “Avrupa Birliği Destinasyon Ödülü” kazanmış olan Ankara’nın Hamamönü semtinde, eski Ankara Evleri’nin mimarisini ve kültürel dokusunu yansıtan iki katlı bir binada hizmet vermektedir. İstiklal Marşı’nın 90. kabul yıldönümü olan 12 Mart 2011 tarihinde açılmıştır. Kütüphane hem Mehmed Âkif’e ait eşyaların sergilendiği bir müze hem de şairin yazmış olduğu ve kendisi hakkında yazılmış olan kitapların bulunduğu bir mekân olarak düzenlenmiştir. Kütüphane-müze koleksiyonunda Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili kitaplar, Ankara ili ve ilçelerini konu alan kent kitaplığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu yayınlar yer alır. İmzalı kitaplar, edebiyat alanında ödül almış kitaplar, Türk edebiyatı eserlerinin Türkçe dışındaki dillerde yayımlandığı eserler, edebiyat kuramıyla ilgili kitaplar, dilbilgisi ve anlambilim ile ilgili kitaplar ve diğer koleksiyon malzemeleri de içermektedir